Hayat devam ediyor bir yandan. Kişisel, yerel yaşamlarımızı sürdürüyoruz. Bir yandan da yerel ve evrensel bir dolu olay ve olumsuzluk oluyor.
Dersler, okullar, iş, kariyer, kayıplar, kınalar, biz sıradan halk kendimizce yaşıyoruz. Bir yandan da ülkelerin zenginleri, politikacıları, din adamları (yani parayı, politikayı, dini kötüye kullananları) acımasızca çıkar savaşları içinde. Bizler de izleyip üzülüyoruz.
Özellikle bizim gibi Ortadoğu ülkelerinin işi zor. Akla, sanata, spora ağırlık vermeyenler. Akıldan çok duygusallığın baskın olduğu toplumlar. Cahilliğin baskın olduğu. Sanki iki dünya var. Bizlerin yaşadığı ve büyüklerimizin aralarında yaşadığı ve bize zararı olan, üzen iki dünya.
Bizler de siniyoruz, korkuyoruz. Hem güçlenmek istiyoruz hem de aman kimseyi ürkütmeyelim istiyoruz. İstiyoruz ki bir gün hepimiz güzel işlerle meşgul olalım. Bizim ve diğer ülkelerin yönetici büyükleri de bizlere çalışsın, bizleri mutlu etmek için diplomasi yapsınlar.
Akılcı olmayı öğrenebilsek. Aşırı eğilimli olmamayı. Hukuk temelinde yaşamayı. Tabuları bırakmayı. Para, politika, ekonomi, din her zaman savaş nedeni olmuşlar bu dünyada. Hepsinin de altında yine ego ve çıkar var.
İnsan, yaratıcı gücün verdiği cevheri her zaman olumlu yönde işlemeyi bilmeli. Milyonlarca insan var bu dünyada, yani milyonlarca düşünce ve inanç. Ortak paydada buluşabilen insanlar ve ülkeler iyiye, olumluya gidebiliyor. Ve kendini değil insanlarını düşünen yöneticiler.
Hayatlarımız niye çalkantılı geçsin ki. Neden insanların derin yaraları olsun ki. Neden deli dolu nehirler gibi kayalara çarpa çarpa yol alıyoruz ki. Ortası, huzuru yok mu bu işin.
No comments:
Post a Comment